SÜNNET
• 1. Hz. Muhammed’in Müslümanlarca uyulması gereken sözleriyle örnek iş ve davranışlarının tamamı. 2. Tutulan, benimsenen yol, âdet. Türkçede “erkek çocukların erkeklik organları ucundaki deriyi çepeçevre kesip çıkarma işi” anlamını kazanmıştır. (Ayverdi)
• Sözlükte “iyi ya da kötü tutulan yol, gidişat, davranış, hüküm, âdet, kanun” gibi anlamlara gelen sünnet, (çoğulu sünen) ıstılahta, Hz. Peygamberden sâdır olan söz, fiil ve takrirlerle, O’na ait sıfatlara denir… (Diyanet)
• Sözlükte “izlenen yol, yöntem, örnek alınan uygulama, örf ve gelenek” mânâlarındaki sünnet kelimesinin terim anlamı fıkıh , fıkıh usulü, hadis ve kelâm ilimlerinde farklılık göstermekle birlikte bunların hepsi Resûl-ü Ekrem’le ilişkili olma veya onun yolunu izleme noktasında birleşir… Hz. Peygamber’in söz, fiil ve onaylarının ortak adı, şer’î delillerin ikincisi. (TDV İslâm Ansiklopedisi)
• Peygamberimizin sözleri ve halleri. (Sevinçgül)
• Arapça snn kökünden gelen sunnat “gelenek, âdet, özellikle Peygamberin gelenek ve deyişleri” sözcüğünden alıntıdır. (etimolojiturkce.com)
~
“Gerek hadisçilere, gerekse fıkıh usulü âlimlerine göre sünnet, üç bölümde ele alınmıştır: a) Kavli Sünnet: Hz. Peygamberin herhangi bir konu hakkında sözlü olarak yaptığı açıklamalardır. b) Fiili Sünnet: Hz. Peygamberin herhangi bir konudaki fiillerinin, sahabe tarafından görülüp nakledildiği haberlerdir. c) Takrirî Sünnet: Hz. Peygamberin, huzurunda sahabe tarafından söylenen sözleri ya da işlenen fiilleri reddetmeyip susması, onaylaması veya güzel karşılamasıyla oluşan sünnettir…
Kur’ân’a göre sünnetin yeri şöyle ifade edilebilir: a) Sünnet, Kur’ân’ın kapalı ifadelerini açıklar. b) Kur’ân’da temelleri var olan tamamlayıcı hükümler getirir. c) Kur’ân’da hiç bulunmayan müstakil bâzı hükümler koyar. d) Kur’ân’daki hükümleri teyit eder.” (Diyanet Dînî Kavramlar Sözlüğü, sünnet maddesi)
“Pakistanlı âlim, müfessir ve siyasetçi (1904-1997) Emîn Ahsen Islâhî’ye göre hadis, Resûlullah’ın söz, fiil ve takrirlerinin rivâyeti, sünnet ise onun yaşayarak veya söyleyerek insanlara öğrettiği İslâm’ın yine yaşanarak günümüze kadar gelen şeklidir. Tarihin bir döneminde sünnetin yazılı hale gelmiş olması onun yaşanarak intikal eden özelliğini değiştirmez. Islâhî, bir konuda sünnetin birden fazla olabileceğini ve bunun için Resûl-ü Ekrem’in hayatında pek çok örneğin bulunduğunu söyler. Ona göre Kur’an’ı yeterli görüp sünneti inkâr edenler aslında çelişkiye düşerek Kur’an’ı da inkâr etmektedirler. Çünkü sünnet de Kur’an gibi aynı kişilerin rivâyetiyle bize kadar gelmiştir” (TDV İslâm Ansiklopedisi, Islâhî Emîn Ahsen maddesi)
Tartışma
Kur’an buyrukları ve günlük hayatla ilgili Hz. Muhammed’in davranış, uygulama ve sözlü örnekleri olarak tarif edebileceğimiz sünnet kapsamında en büyük güçlük, dînî çerçevede değerlendirilebilecek olanlarının belirlenmesi meselesidir. Sünnetin sınırları, Necm suresi üçüncü ve dördüncü ayetlerine yüklenen anlam çerçevesinde şekillenmektedir.
“O, kendi arzu ve nevâsından konuşmaz. Onun her konuştuğu, Allah tarafından vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” (Taberi, 53/3-4)
Ayetin mealinden sonra şu açıklama yapılmış:
“Muhammed bu Kur’anı kendi neva ve hevesinden söylemez. Bu Kur’an ancak ona Allahın gönderdiği bir vahiydir.”
İbni Kesir’de açıklama şöyledir:
“…Bu sebepledir ki Allah Teâlâ şöyle buyurur: Kendiliğinden konuşmaz O. hevâ ve hevesi ile bir söz sarf etmez. Yalnızca kendisine ilkâ edilen bir vahiydir. Kendine emrolunanı söyler. O’na emrolunanı eksiksiz ve noksansız olarak tam, mükemmel bir şekilde insanlara ulaştırır.”
Elmalılı da açıklama şöyledir:
“O, hevâdan da konuşmuyor. O’nun konuşması, özellikle Kur’ân kelâmını söylemesi kendi görüş ve arzusundan, gönlünün meyli ve ona olan sevdasından kaynaklanmaz… O, yani Kur’ân veya onun lafzî söylenişi, ancak bir vahiydir, orada vahyin dışında bir söz yoktur. O, yalnız vahyolunur…”
Benzeri açıklamalar ve çok daha fazlası literatürde vardır.
Günümüzde sünneti (bâzılarına göre sünnet ve hadis aynıdır) reddedenlerden, âyet seviyesinde kabul edip uygulayanlara kadar değişen ağırlıklarda değerlendirenler olduğu görülmektedir. Bu çeşitlilik, dînin sağlamış olduğu tolerans neticesinde yeşeren düşünce zenginliğine bağlanabilir.
Kur’an bu toleransı sağlıyorsa, o veya bu şekilde O’na tabi olanların da, kendileriyle aynı görüşü paylaşmayanlara aynı toleransı göstermeleri gerekmez mi…
YARARLANILAN ESERLER
(Ayverdi), İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük 2011
(Diyanet), Dînî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 2006
(TDV İslâm Ansiklopedisi), Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
(Sevinçgül), Ömer Sevinçgül, Küçük Lügat 2005
(Taberi), Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri/ Hisar Yayınevi
(Elmalılı), Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili Sadeleştirenler; Prof. Dr. İsmail Karaçam, Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel 2011 (Tefsir)
(Kesir), İbn Kesir, Hadislerle Kur’an’ı Kerim Tefsiri, Çeviren, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Prof. Dr. Bedriddin Çetiner, Çağrı Yayınları
(TDK), Türk Dil Kurumu, Büyük Türkçe Sözlük
(Nişanyan), Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimolojisi, Sevan Nişanyan
(Kanar), Prof. Dr. Mehmet Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü