DUA

• 1. Güçsüzlük ve ihtiyacını ortaya koyarak Allah’a yalvarma, bir şeyin olmasını veya olmamasını isteme, yakarış, niyaz. 2. Bu maksatla hazırlanmış ibare. (Ayverdi)

• Sözlükte “çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek” anlamına gelen dua, din literatüründe, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddî ve manevî isteklerini O’na arz etmesi demektir. (Diyanet)

• Esasen davet gibi çağırmak mânâsına mastardır. Sonra küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya meydana gelen talep ve niyaz mânâsına âdet olmuş ve isim olarak da kullanılmıştır ki dua dinledim, dua okudum denir. Duanın hakikati, kulun, şanı yüce olan Rabbinden mütevazı bir şekilde medet, ihtimam ve yardım dilemesidir. (Elmalılı, 2/186 tefsirinden)

• Tanrıya, herhangi bir tanrısal varlığa ya da bir üstün şahsiyete yönelik hamd, şükran, rica, dilek veya tövbe içerikli yakarış; insanın kutsalla iletişim kurması. (Mehmet Aydın)

• Allah’a yalvarma, yakarış, isteme, dileme. (Sevinçgül)

• Arapça d’w kökünden gelen du’a “çağrı, yardıma çağırma, tanrıya yakarma” sözcüğünden alıntıdır. (Nişanyan)

~

“Duanın yapılış şekli, biçimi ve şartlan konusunda gelenekten geleneğe değişen çeşitli farklılıklar vardır. Dua kişisel bir hareket olarak yapılabileceği gibi toplu olarak da yapılabilir. Dua sırasında elleri havaya açmak, diz çökmek; secdeye kapanmak, başı örtmek, çeşitli meditasyon teknikleriyle vücudu belirli bir konuma sokmak ya da zil veya çıngırak çalmak, tütsü yakmak gibi çeşitli teknikler kullanılır. Ayrıca belirli vakitlerde yapılması gereken zorunlu (farz) dualar olduğu gibi, kişinin her istediği zaman yapabildiği dualar da vardır. Çeşitli inanç sistemlerinde dua ederken belirli bir yöne dönme zorunluluğu da aranır… Daha genel bir tarzda dua, ferdin kendi iradesini ilâhi iradeyle aynılaştırma çabasıdır. Bu ise, ya ilâhi iradeyi kendi iradesine doğru çekmekle, ya da kendi iradesini ilâhi iradeye teslim etmekle elde edilir… Eğer dua, aşkla dolar taşarsa, kısaca Allah aşk haline gelirse dua gerçekten tesirli olur. İlâhiyatçılar, duanın samimiyetle yapıldığı, yani bu anlayışa cevap verdiği zaman daima kabul edildiğini söylerler.” (Mehmet Aydın, dua maddesi)

~

“Rabbınıza yalvara yakara gizlice dua edin. Muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez.” (Kesir, 7/55)

“…O’na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin…” (Elmalılı, 7/56)

“En güzel isimler Allah’ındır; O’na onlarla dua edin…” (Öztürk, 7/180)

“İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek otururken, gerek dikilirken bize dua eder. Kendisinden sıkıntısını gideriverdik mi, sanki kendisine dokunan o sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi, aldırmadan geçer gider… (Elmalılı, 10/12)

“…Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme!…” (Elmalılı, 11/46)

” İnsan ise, (bazen öfkelenerek, bazen bilmeyerek) hayra olan duâsı gibi (kendi aleyhine olarak) şerre duâ eder. Çünki insan, (işin sonunu düşünmez ve) çok acelecidir.” (Hayrat, 17/11)

“Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bulaç, 32/16)

“…Bana dua edin, Ben de duanızı kabul edeyim.” (Kurtubi, 40/60)

Tartışma

         Olmasını istediğimiz veya istemediğimiz her şey için oluşturduğumuz düşünceleri, yaratıcıya yöneltirsek bunun adı dua olur. Duaya, yoğunlaştırılmış/konsantre düşünce dalgaları demek yanlış olmaz.

         Dua ederken duyulan korku; sahip olmak istediğimiz şeylerin ümidi içinde, zaten var olan ve onlara ulaşamama endişesinden doğan korku; ya da ona ulaştıktan sonra kaybetme endişesinden kaynaklanan korku olmalıdır. Yani kavuşmak istediğimiz bir özlemimize kavuşamama korkusu veya sevdiğimiz bir şeyi kaybetme korkusu.

         İşte bir özlemimize kavuşamama korkusu, veya var olan değerli bir şeyimizi kaybetme korkusu ile bunlardan kurtulma adına yapılan her türlü faaliyet ve sözler, tapınma ritüellerinin kaynağı olarak düşünülebilir. Ümit ve korku duygularının dayandırıldığı şey, tapınılan olur. tevhid ve şirk‘in başlangıç noktası da burasıdır

~

Âmîn

“… lugat mânâsı “kabul buyur” veya “icabet eyle” olmamakla birlikte, bu anlama gelmek üzere Allah’a hitaben kullanılan bir terim olduğu görüşü benimsenmiştir… …âmînin aslı ise emîn sıfatı olup lugat mânâsı “doğru, inanılır, güvenilir”dir.” (TDV İslâm Ansiklopedisi)



YARARLANILAN ESERLER  

(Ayverdi), İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük 2011

(Diyanet), Dînî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 2006

 (Elmalılı), Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili Sadeleştirenler; Prof. Dr. İsmail Karaçam, Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel 2011 (Tefsir)

(Mehmet Aydın), Prof. Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Nüve Kültür Merkezi 2005

(Sevinçgül), Ömer Sevinçgül, Küçük Lügat 2005

(Nişanyan), Sevan Nişanyan, Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimlojisi

(Kesir), İbn Kesir, Hadislerle Kur’an’ı Kerim Tefsiri, Çeviren, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Prof. Dr. Bedriddin Çetiner, Çağrı Yayınları

(Öztürk), Kur’an-ı Kerim Meali, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk

(Hayrat), Kur’an Meali, Hayrat Neşriyat

(Bulaç), Ali Bulaç, Kur’an’ı Kerim ve Türkçe Anlamı

(Kurtubi), İmam Kurtubi, El-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an Tercümesi, M. Beşir Eryarsoy

(TDV İslâm Ansiklopedisi), Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

Büyük Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu