ORUÇ

ORUÇ (SİYAM-SAVM)

• 1-İslâm dîninin beş şartından biri olan, imsaktan güneş batıncaya kadar yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durma şeklindeki ibâdet. 2-Dinlerde, ibâdet maksadıyla şartları bildirildiği şekilde belli bir müddet perhiz etme. (Ayverdi)

• İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve cinsî münasebetten uzak durmak demektir… (Diyanet)

• Dilimizde oruç demek olan “sıyâm, savm”, sözlükte nefsi meylettiği şeylerden, isterse bir söz olsun alıkoymak yani kendini tutmaktır… (Elmalılı, 2/183 tefsirinden)

• …Arapçada, “sıyâm bir şeyden vazgeçip, onu bırakmak” demektir… Din ıstılahında ise savm, fecrin doğmasından güneşin batımına kadar, insanın oruçlu olduğunu bilerek ve buna niyetli olarak, orucu bozan şeylerden kendisini tutmasıdır. (Razi, 2/183 tefsirinden) 

• Her sene bir ay eda edilen farz bir ibâdet. (Sevinçgül)

• Arapça karşılığı “savm” olan “oruç” kelimesi Türkçeye Farsçadan geçmiştir. Farsçadaki aslı “rûze” olan bu kelime dönüştürülerek günümüzde “oruç” şeklinde telaffuz edilmektedir. (Baylu, Oruç konusu)

• Oruç kelimesi, sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelen Arapça savmın (sıyâm) Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir… (TDV İslâm Ansiklopedisi)

~

“Dinler tarihinde en yaygın dînî fenomenlerden birisi Oruç’tur. Hemen hemen, birçok dinde oruç veya oruca benzeyen perhiz şeklinde bir takım ibadetler vardır… Hem Yahudilikte, hem Hıristiyanlıkta hem de İslâmiyet’te oruçtan beklenen, iç arınma ve bedensel kontrolün sağlanmasıdır…” (Mehmet Aydın, Oruç maddesi)

[“Oruç, dînin en büyük rükünlerinden ve güçlü şeriatın en kuvvetli kanunlarındandır. nefs-i emmare , bu cihatla terbiye edilir. Kötülüğe olan hırslar, bununla sakinleştirilir. Oruç, bir kalp işi; bütün gün yiyecek, içecek ve cinsî münasebet gibi isteklerden nefsi alıkoymaktan oluşan kutsal bir cihattır. Hayatın lezzetini, iradenin kıymetini tattıracak en güzel bir özelliktir. Fakat insan nefsine, ilâhî emirlerin en meşakkatlisi görünür…

Peygamberimizin Medine’ye hicretinin ilk zamanlarında Hz. Peygamber tarafından ayda üç gün, bir de aşure gününde oruç tutmak, bir nafile olmak üzere emredilmişti ki, buna ilk oruç denir. Hicretten bir buçuk yıl sonra kıblenin değişmesinden sonra Şaban ayının onunda Ramazan orucu farz kılınmıştır…

Bu konudaki âyetlerden ve Peygamberimizin öğrettiklerinden anlaşıldığına göre şeriattaki mânâsı ise, nefsin en büyük istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişki gibi bilinen zarurî ihtiyaçlardan, niyet ederek bütün gün kendini tutmaktır…”] (Elmalılı, 2/183 tefsirinden)

“Tan yerinin ağardığından itibaren güneşin batışına kadar niyet ile birlikte oruç bozan şeylerden uzak durmak demektir. Orucun tam ve mükemmel olması ise yasaklardan uzak durmak ve haramlara düşmemek ile gerçekleşir. Çünkü Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Her kim yalan söz söylemeyi ve onun ile ameli terk etmeyecek olur ise, o kimsenin yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın bir ihtiyacı yoktur.” (Kurtubi, 2/183 tefsirinden)

“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı…” (Kurtubi, 2/183)

“Sayılı günlerde. Sizden kim hasta veya yolcu olursa onlar sayısınca (başka günlerde) oruç tutsun. Oruç tutmaya gücü yetmeyenler de bir fakir doyumu fidye versinler…” (Kurtubi, 2/184))

         Ayetten anlaşılacağı üzere hasta ve yolcular oruçlarını daha sonra tutmak üzere erteleyebilirler. Elmalılı tefsirinde, ertelemeye sebep hastalığı ve yolculuğu detaylı olarak açıklayıp yolculuğun günümüz şartlarına yakın uyarlamasını da yaptıktan sonra şöyle demiştir: “Şüphe yok ki asıl sorumlu, yolcunun kendisidir. Onun, kendi mazeretinin derecesini, kendisinin takdir etmesi lazım gelir. Ölçü göstermek ise, dînin ona tanıdığı bir kolaylıktır.”

        Âyetin gücü yetmeyenlerle ilgili kısmını Elmalılı şöyle açıklamıştır: “Oruca, edâ ve kaza bakımından zor dayananlara, eğer fidye vermeye güçleri yeterse, bir yoksul yiyeceği fidye gerekir.”

~

         Ayrıca oruç Kur’an’da; dînî bir kuralın çiğnenmesi, yapılmaması gereken bâzı fiillerin yapılması durumunda, zararı karşılamak affedilmek amacıyla, sadaka vermek, kurban kesmek gibi alternatif bir kefaret aracı olarak ta gösterilmektedir.

        Altmış gün kefaret orucu, yanlışlıkla bir Müslüman’ın öldürülmesi (4/92) ve zıhar durumunda (58/3-4) Kur’an’da söz konusu edilirken, bâzı mezhepler cinsi münasebetle oruç bozmaya, bâzıları yiyerek ya da içerek oruç bozmaya altmış gün kefareti, hadis kitaplarında bulunan aynı rivayete dayandırarak gerekli görmektedir.

(Kefaret orucu için 2/196, 4/92, 5/89,95, 33/35 ayetlerine bakılabilir.)

Tartışma

         Oruç, kişinin bitmek bilmez istekleri konusunda kendini terbiye etmesine yardımcı bedensel, ruhsal ve etik boyutta yükselmeyi sağlayan önemli bireysel araçlardan biridir. İhtiyaç kadar yeme-içme, gereksiz konuşmama, kötü amaçlı kelimeler kullanmama-dinlememe, kötü ortamlarda bulunmama, doğrulukla çalışma, aşırılıklardan uzak durma, hak ve hukuku gözetme gibi insanda zaten olması gereken özellikleri, varsa pekiştirme yoksa edinme konusunda yardımcıdır.

         Sadece oruç tutarak bile, ama sadece aç kalarak değil, gözümüzle, kulağımızla, dilimizle, kalbimizle, aklımızla, bedenimizle oruç tutarak elde edilebilecek kazanımlardan, barış ve esenlik içinde bir toplum oluşturulabilir.

~

         Elmalılı ikinci sûre 184’üncü ayetinin tefsirinde şöyle demektedir: “Sırf alışkın olmadıklarından dolayı oruca dayanamayacaklarını zannedenler, oruç farzından fidye ile kurtulamazlar. Bunlar, bir azimle kendilerini oruca alıştırıverdikleri halde göreceklerdir ki, çocuklar için bile mümkün olan oruca pek alâ tahammülleri vardır. Gelecekten ümitsiz olmaya hakları yoktur. Bugün tutamadıklarını diğer gün kazaya güçleri yetmektedir.”

         Elmalılı’nın bu yaklaşımı işin başka bir boyutuna da işaret etmektedir. Sadece oruçtan değil tüm ibadetlerden, gayret etmeden kolayca vazgeçmek aslında kendimize karşı yaptığımız bir haksızlık, var olan bir fırsatı tepmektir ki emsal bir haksızlığı bir başkasının yapması mümkün değildir. O da, ibadetlerin bize kazandırabileceği aşamalardan kendimizi yoksun bırakmaktır. Olabilir ki gün gelir yoğun çalışma temposu, çeşitli zorunlu meşguliyetler, hastalıklar veya yaşlılık nedeniyle ibadet olanağımız zora girebilir. İşte böyle durumlarda “keşke” demenin bir anlamı kalmayacaktır. Mesele, kendimizi bu duruma düşürmemek için, ibadetleri isteyerek ve gönülden mümkün olduğunca yerine getirmeye gayret etmektir.  

        Bu gayretin gösterilmesini teşvik etmek amacıyla, zorlamaktan ziyade güzel örneklerle sevdirmek; sebep ve sonuçlarıyla kazanılacak faydalar anlatılmak suretiyle gönülde iştah uyandırmak, daha fazla emek harcamayı gerektirse de, hem insana yaraşır saygınlıkta olacak hem de etkisi uzun veya kalıcı olacaktır.

~

         Kur’an’da bilerek ya da bilmeyerek yemek yeme suretiyle orucun bozulmasına dair bir yaptırım veya kefaret açık bir şekilde geçmemektedir. “…Kim de hasta olur veya seferde bulunursa, diğer günlerde o kadar oruç tutsun. Allah, sizin için kolaylık ister, güçlük istemez… (Kesir, 2/185)

         Taberi’de “…Kim hasta olur veya yolculukta bulunur da oruç tutamazsa, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutsun, Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez…” şeklinde meali verdikten sonra aynı ayeti tefsirinde şöyle açmıştır: “…Kim de hasta olur veya yolculukta bulunur da orucu yerse, yediği günler sayısınca Ramazan dışındaki günlerde oruç tutsun. Allah, bu hükmü size göndermekle sizin için hafiflik ve kolaylık diler. Zorluk ve meşakkat dilemez…”

         Aynı ayet tefsir kitaplarında çeşitli rivayetlerle enine boyuna irdelenmiştir.

~

         Oruç bireysel terbiye için önemli ibadetlerden biridir. Hal böyleyken Ramazan ayında oruç tutan bir insanın, oruç tuttuğunu abartılı bir şekilde belli etmesi ne kadar uygunsuz bir davranış ise, oruç tutmayan birinin de bu tutumunu abartılı bir şekilde belli etmesi aynı ölçüde uygun olmayan bir davranış olmalıdır. Birbirlerine saygısı ve toleransı olmayan insanlar ancak böyle davranabilirler.     

         Yolculuk gibi bazı durumlarda oruç tutma sorumluluğu, şartlar normale dönünceye kadar ertelenebilir. Buna rağmen bazıları oruç tutmaya devam etmek isteyebilir. Aşağıdaki rivayet, böylesi özel durumlarla ilgili insanların birbirlerine karşı davranışlarına örnektir.

“…Ramazan ayında Resûlullah (s.a) ile birlikte yolculuğa çıktım. Oruçlu oruç tutmayanı ayıplamadığı gibi, oruç tutmayan da oruçluyu ayıplamıyordu.” (Kurtubi, 2/184 tefsirinden)

~

        1950’lerde 60’larda ramazan aylarında, farklı dinlere mensup vatandaşlarımız, oruç tutanların önünde ulu orta bir şeyler yiyip içmemeye özen gösterir kıyafetlerine dikkat ederlerdi. Müslüman olduğu halde oruç tutmayan vatandaşlarımız da aynı hassasiyeti gösterirlerdi. Günümüzde özellikle büyük şehirlerde böyle bir hassasiyete rastlamak giderek zorlaşırken, saçmalık derecesinde abartılı hatta komik sayılabilecek aksine davranışlara rastlamak mümkün.

~

        Kur’an’ı Kerim birçok konuda, sonucuna katlanmak kaydıyla, insanları bireysel kararlarında serbest bırakmışken, bunun aksine, özgürlükleri zorla değiştirmeye çalışmak, kimsenin haddi olmamalıdır. Yeter ki kişinin aldığı karar, hak ve hukuka uygun olsun, başkalarına zarar vermesin, saygısızca olmasın.

         İster dînî inançlarını kalplerinde yaşayarak ilerici, çağdaş olduklarını iddia edenler olsun; ister inançlarını hal hareket ve davranışlarıyla dışa vurarak Kur’an ve sünnete göre yaşadıklarını iddia edenler olsun; ister farklı din ve inançlardan olsun; ister herhangi bir inancı olmadığını iddia edenler olsun, esas olan kimsenin kimseyi rahatsız etmeden huzur içinde beraberce yaşayabilmesidir.

         Bunu gerçekleştirmek zor bir şey değildir, yeter ki biraz empati, biraz sempati, biraz saygı olsun…



YARARLANILAN ESERLER

(Ayverdi), İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük 2011

(Diyanet), Dînî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 2006

(Elmalılı), Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili Sadeleştirenler; Prof. Dr. İsmail Karaçam, Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel 2011 (Tefsir)

(Razi), Fahrüddin er-Razi Tefsiri Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Lutfullah Cebeci, Sadık Kılıç ve Cafer Sadık Doğru, Akçağ Yayınları

(Sevinçgül), Ömer Sevinçgül, Küçük Lügat 2005

(Baylu), Cumali Baylu 2501120881 Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Abdullah Tırabzon, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslâm Bilimleri Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi “Bedâiu’s-Sanâi’ Fi Tertibi’ş-Şerâi’ ve Bidâyetü’l Muktasid Bağlamında İbadetlerde Rükün ve Şartlar” İstanbul 2016

(TDV İslâm Ansiklopedisi), Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

(Mehmet Aydın), Prof. Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Nüve Kültür Merkezi 2005

(Kurtubi), İmam Kurtubi, El-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an Tercümesi, M. Beşir Eryarsoy

(Kesir), İbn Kesir, Hadislerle Kur’an’ı Kerim Tefsiri, Çeviren, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Prof. Dr. Bedriddin Çetiner, Çağrı Yayınları

(Taberi), Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri/ Hisar Yayınevi

Büyük Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu

Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimolojisi, Sevan Nişanyan

Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu

Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Prof. Dr. Mehmet Kanar