NAMAZ-SALÂT
• Müslümanların günde beş kez yapmaları dince buyrulan ve dua okuyarak kıyam , rükû , sücut, kunut denilen beden durumlarını, kuralınca tekrarlayarak Tanrı’ya edilen ibâdet, salât. (TDK)
• Namaz Farsça bir kelime olup, Arapçadaki salât kelimesinin karşılığıdır. Sözlükte, dua, istiğfar, övgü anlamlarına gelen salât, dînî bir kavram olarak, İslâm’ın beş temel esasından biri olup, belli eylemler ve rükünleri bulunan özel bir ibâdettir. (Diyanet)
• Bütün ibâdet türlerini bünyesinde taşıyan en önemli ibâdet. (Sevinçgül)
• Farsça namaz 1.Saygı veya ibâdet amacıyla yere kapanma 2.İslâmî ibâdet biçimi…
Not: Nihai anlamı Sanskritçe namas-/namaskar ile aynıdır. Sanskritçe namaste «sana boyun eğiyorum», Hintçe selâm sözü; namas, boyun eğerek saygı gösterme, temenna etme. Arapça salâ(t) dua, yakarış; salavât dualar, özellikle Hz. Muhammed’e edilenler. (Nişanyan)
~
“Namaz kelimesinin aslı dua anlamına gelen salâttır… bilâhare namaz, rükû ve secdesiyle, bilinen şartları, nitelikleri ve türleriyle belirli vakitlerde ve özel biçimde eda edilen ibâdet için kullanılmıştır…” (Kesir, 2/3 tefsirinden)
“…Ayetlerin mekkî ve medenî ayırımında bazı kelimelerin yeni anlamlar kazanmaya başladığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Mesela… “salât” kelimesi mekkî ayetlerde çoğunlukla dua anlamına gelirken medenî ayetlerde rükünleri ve şartları olan ibadet anlamını kazanmıştır.” (Apaydın)
“Lügat bakımından (biri, kalp ve dil işi olan dua, diğeri de bir bedenî hareket işi olan belli fiil) iki anlama gelen “salât” kelimesi, dinde Peygamberimizden görüle geldiği üzere kalbe, dile ve bedene ait fiiller ve özel esaslardan oluşmuş gayet intizamlı, kâmil (eksiksiz) bir ibadetin ismi olmuştur…” (Elmalılı, 2/3 tefsirinden)
Ancak Kur’an’da geçen ve dua, yakarış, övgü, istiğfar anlamlarına geldiği belirtilen salât kavramı, hemen tüm meallerde, özgün kurallarıyla gün içinde belirli zamanlarda ikame edilen temel ibadeti belirten “namaz” kelimesi olarak çevrilmiştir. Namaz kelimesi yukarıda geçen anlamları ayırımsız kapsıyor olsa da, salât kelimesi bu anlamları, kullanıldığı cümleye göre ayrı ayrı, kısmen veya tamamen temsil ediyor olabilir.
“…namaz, kalben ve lisanen ve bütün bedenin uzuvları ile yapılan şükrün kısımlarını içine alan ve tazimin en yükseği demek olan ibâdetin başı, dînin direği, gönüllerin Allah’la bir çeşit konuşması olarak… Allah’tan yardım ile ruha kuvvet almaktır.” (Elmalılı, 108/2 tefsirinden)
“…kıyam (ayakta duruş) namazın ilk rüknüdür (temelidir). Okuyunuz, Rükû ediniz, Secde ediniz emirleri gereğince kıraat, rükû, secdeler, kâde (oturma), sıralamada bundan sonradır. Her namazda önce divan durmak vardır. Bu sebeple namaz aslında bir kunut’tur.” (Elmalılı, 2/238 tefsirinden)
“…namaz kılmak için bir mescit gibi belli ve özel bir yerde bulunmak şart değildir, muhakkak bir mescitte namaz kılmak farz değildir. (Elmalılı, 2/144 tefsirinden)
~
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın…” (Elmalılı, 4/43) ayeti gereği namazda söylediğini bilmek önemlidir. Bunun asgari faydası yanlış ifadeyi engelleyerek yanlış anlaşılmaların önüne geçmek ve ne söylediğini idrak edip ders çıkarmak olur.
Tartışma
Biraz araştırdığımızda;
-Namaz kelimesinin Kur’an’da olmadığını, “salât” kelimesinin yerine sonradan kullanılmaya başladığını;
-İslâm literatüründe namaz ile ilgili değişik görüş ve tartışmaları içeren birçok makaleler ve kitaplar olduğunu;
-Hemen hemen bütün topluluklarda ve dinlerde, belirli aralık (periyot) ve sıklıkta (frekans) aynı veya benzer amaçlarla yapılan ibâdet şekillerinin olduğunu ve çok daha fazlasını bulabiliriz.
Namaz Kur’an’da ve hadislerde anlatılmış, uygulaması sünnet ile peygamber zamanından günümüze nesilden nesile aktarılarak gelmiştir. Biz bu bölümde namazın ruhuna dokunmayı tercih ettik.
~
Namaz kelimesi kapsam olarak, Kur’an’daki salât kelimesinin temsil ettiği ibâdet uygulamalarının tamamını kapsamasına rağmen, daha çok bedensel bölümü için kullanılır haldedir.
Namazı da kapsayan salât kelimesinin temsil ettiği anlam, Kur’an’daki ağırlığına ve yukarıdaki tariflere bakıldığında en önemli ibâdet olduğu yönündedir. Oysa günümüzdeki uygulamalarda namazın kılınma şekli ve detaylarının, ruhunun önüne geçtiği, genel olarak namaz kılmayla gerçekleşeceği bildirilen ahlakî ve manevî yükselmeyi karşılayamayacak, taklîdî bir seviyede kaldığı, söylenilebilir.
Namaz kelimesine indirgenen salât, huşû içinde direk olarak Allah’ın huzurunda durmak, bedensel ve sözel Allah’ı zikretmek ve yüceltmek; tevâzu ile hamd etmek, bizlere gönderdiği Kur’an’dan bâzı âyetleri tekrarlamak suretiyle hatırlamak, üzerinde düşünmek (tefekküre dalmak/meditasyon), onlardan öğüt almak, örnek çıkarmak suretiyle faydalanmaya ve kendimizi geliştirmeye çalışmak değil midir?
~
Okuduğunu anlamayan/ne söylediğini bilmeyen bir insan, ondan nasıl yararlanır? Sadece taklit ile işin ruhuna, huşûuna ulaşılabilir mi… Belki namaza yeni başlayanlar için kabul edilebilir olan bu durum, daha sonra anlama çabasıyla amacına yaklaştırılmalıdır. Ancak anlamak okuduğumuzdan yararlanmamıza olanak sağlar.
Burada niyetimiz, anlamlarını bilmeden de olsa, teslimiyetle, imanla, samimiyetle Allah için ibâdetlerini yapanları eleştirmek değil, Kur’an’a ve sünnete göre nasıl olması gerektiğini vurgulamaktır. Tabi ki Allah ile kul arasına kimse giremez, ibâdeti değerlendirecek olan, ibadet edilendir.
~
Maun sûresinin 4, 5 ve 6’ıncı âyetlerinde mealen şöyle denmektedir: “Vay o namaz kılanların haline ki onlar, kıldıkları namazdan gafildirler, ki onlar, gösteriş yaparlar.” (Kesir, 107/4, 5, 6)
İbn Kesir âyetin tefsirinde “vay o namazı kılanların…” ifadesinin namazın anlamını düşünmeyip, huşû ile hareket etmeyenleri de kapsadığını naklen belirtmektedir.
Kurtubi de aynı âyetin tefsirinde İbni Arabi’den; namazı üzerinde iyice düşünmeyen, namazında okuduklarını akıl edip kavramayan, bütün derdi namazlardaki sayıları tespit etmek olan kimselerin, kabukları yiyip, özü atan kimselere benzetildiğini nakletmektedir.
Ancak, inanıyoruz ki, öğretenlerin sorumluluğu, öğrendikleriyle amel eden takipçilerin sorumluluğundan çok daha fazladır.
~
“Sana kitaptan vahyolunanı oku, namaz kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak ki en büyüktür…” (Kesir, 29/45)
Meallerde “hayâsızlık” olarak ta çevrilebilen ayette geçen fahşâ kelimesini ve “kötülük” olarak ta çevrilebilen münker kelimesini Prof. Dr. M. Zeki Duman şöyle tanımlamaktadır:
“Fahşâ, fuhş’un çoğuludur, aşırılık, hayâsızlık ve çirkinlik anlamındadır. Aklıselimin ve dînin aşırı bulduğu, çirkin gördüğü ve mümine yakıştırmadığı söz, iş ve davranışlara Kur’an’da fuhuş ve fahişe (çoğulu fahşâ) tabir edilir. Münker ise, aşırılık vasfı olmamakla birlikte… yapılması vicdana dokunan, açıktan yapıldığında yüzü kızartan, söz iş ve davranışlardır.” (Duman, 29/45 tefsirinden)
Kurtubi aynı ayetin tefsirinde şu açıklamaya yer vermiştir: “Namazdaki hareketlerin herhangi bir günahtan alıkoymakta bir etkisi yoktur. Asıl fayda veren zikir, ilimle beraber kalbin yönelmesiyle ve Allah’ın dışındaki her şeyin kalpten uzaklaştırılması ile birlikte yapılan zikirdir…” (Kurtubi, 29/45 tefsirinden)
“Allah Resulü (s.a.) şöyle buyurmuş: Kimin namazı kendisini hayâsızlık ve kötülükten alıkoymamışsa bununla sadece Allah’a olan uzaklığı artmıştır…” (Kesir, 29/45 tefsirinden)
~
Namaz, her yönüyle üzerinde çokça tartışılan, her zaman da tartışılacağa benzeyen konulardan biridir. Bu durumun, namazdan tamamen uzak kalmaya bahane edilmesi doğru olmaz.
Namazı da kapsayan salât; mânâsı, şekli, gerekliliği ve faydalarıyla ilgili tüm tespitlerin ötesinde;
-Kendimizi dinlemek, daha iyi tanıyabilmek için,
-İç huzurumuz, sağlığımız için,
-Kendi kendimizle yüzleşmek için,
-Yoğun yaşam temposu içinde biraz olsun sakinleşebilmek, olumlu dilek ve temennilerde bulunarak kendimizde ve çevremizde pozitif enerji yaratmak için,
-Bâzı konulara yoğunlaşabilmek, sorunlarımızı hafifletebilmek, yaşamı daha çekilebilir kılmak için,
-Tefekkür (derin düşünme, içe bakma, meditasyon) için, bir fırsat, bir araç olamaz mı…
YARARLANILAN ESERLER
(TDK), Türk Dil Kurumu, Büyük Türkçe Sözlük
(Diyanet), Dînî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 2006
(Sevinçgül), Ömer Sevinçgül, Küçük Lügat 2005
(Nişanyan), Sevan Nişanyan, Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
(Kesir), İbn Kesir, Hadislerle Kur’an’ı Kerim Tefsiri, Çeviren, Prof. Dr. Bekir Karlığa- Prof. Dr. Bedriddin Çetiner, Çağrı Yayınları
(Apaydın), Prof.Dr. Hacı Yunus Apaydın, Anadolu Üniversitesi İlâhiyat Ön lisans Programı İslâm Hukukuna Giriş
(Elmalılı), Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili Sadeleştirenler; Prof. Dr. İsmail Karaçam, Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel 2011 (Tefsir)
(Kurtubi), İmam Kurtubi, El-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an Tercümesi, M. Beşir Eryarsoy
(Duman), Prof. Dr. M. Zeki Duman, Beyânu’l Hak (Kur’an’ı Kerim’in Nüzûl Sırasına Göre Tefsiri) Fecr Yayınları:95 2016
Elmalılı Tefsirinde Kur’an’i Terimler ve Deyimler, Mehmet Yaşar Soyalan
Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, 2011