DİN
• İnsanların yaratıcı olarak kabul ettikleri üstün güce olan imanlarını, ona yapacakları ibâdetlerin bütününü ve bu imana göre davranışlarının nasıl olması gerektiğini düzenleyen inanış yolu. (Ayverdi)
• Terim olarak “din”; akıl sahiplerini kendi arzuları ile bizzat hayırlara sevk eden ilâhî bir nizam, Allah tarafından konulmuş ve insanları O’na ulaştıran bir yoldur. (Diyanet)
• “Dîn” kelimesi Arap dilinde ceza, hesap, kaza (hüküm verme), siyaset, itaat etme, âdet, durum, kahır ve nihayet bütün bunlarla ilgili ve hepsinin üzerinde kurulduğu ve hepsinin ölçüsü olan millet ve şeriat mânâlarına gelir… Din, akıl sahiplerini kendi güzel arzuları ile bizzat iyilikleri yapmaya sevk eden bir ilâhî nizamdır… (Elmalılı, 1/4 tefsirinden)
• Din, peygamberin bildirdiği biçimde kulluk görevlerini belirleyen ilâhî yol, bu yolu tanımlayan kanunların tümü. (Sevinçgül)
• 1-Din, Tanrıya bağlılık. 2-Yol, tarz, yöntem. (Kanar)
• …Türklerin de asılda eşit tutulan ruh ve beden, yani nefs ve nefs bilgisi ve terbiyesinin deyimi olarak bazen (den, dın), bazen de (tin) ve en nihayet Oğuz’ların diliyle (din) kelimesi kullandıkları sabittir… (Sunar)
• Arapça dîn, inanç ve ibâdet kuralları sistemi… (Nişanyan)
~
“Din:
1- Yaygın anlamda inanç sisteminde kutsala, metafizik değerlere veya Tanrı fikrine yer veren ve inananlara bir yaşam biçimi öngören sistem. Dinler; Tanrı düşüncelerine, yapılarına, yayıldıkları alanlara, kurucularına ve diğer çeşitli özelliklerine göre tasnif edilirler.
2- Kur’an’da ise din terimi kanun, hüküm ve hesap günü gibi anlamlarda da kullanılmakla birlikte, asıl itibarıyla insanın tercih ettiği yaşam biçimi veya hayat tarzını ifade eder. Bu doğrultuda Kur’an’a göre din, insanın zihinsel fonksiyonlarını (inanç ve düşüncelerini), tavır ve davranışlarını (ibâdet) ve toplumsal yapılarını (cemaat) belirleyen bir sistemdir. Bu doğrultuda yapısında Tanrı fikrine yer versin ya da vermesin, metafizik değerlere sahip olsun ya da olmasın insanın düşüncelerini ve hayat tarzını belirleyen her sistem bir dindir. (Mehmet Aydın)”
Önde gelen din tarihçilerinden Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi adlı eserinin birinci cilt birinci baskı önsözünde şöyle demektedir:
“…Kültürün en arkaik (eski) düzeylerinde insan olarak yaşamak kendi içinde bir dinsel eylemdir; çünkü beslenmenin, cinsel hayatın ve çalışmanın ayinsel bir değeri vardır. Başka bir deyişle insan olmak -ya da insan haline gelmek- dinle ilişkili olmak demektir.”
~
“Dinde zorlama yoktur…” (Elmalılı, 2/256)
“Fakat dinde zorlama yoktur. Allah onu zorla kimseye vermez. Dîni, kişinin kendi tercihi ile dilemesi gerekir. Dinde zorlama kanunu yoktur. Bunu böyle anlamalıdır…
Mânânın aslı “zorlama, dinde yoktur” demek olur. Yani sadece dinde değil, her neye olursa olsun, zorlama cinsinden hiçbir şey, hak din olan İslâm dîninde yoktur. Din çerçevesinde zorlama kaldırılmıştır. Dînin konusu, zorunlu fiiller, davranışlar değil; isteğe bağlı fiiller ve davranışlardır. Bunun için isteğe bağlı hareketlerden birisi olan zorlama dinde yasaklanmıştır. Kısaca kaldırılan veya yasaklanan zorlama, yalnız dinde zorlama değil; herhangi bir şeye olursa olsun, zorlama türünün hepsidir. Yoksa dinde, dîne zorlama yoktur ama dünyaya zorlama olabilir demek değildir. Belki dünyada zorlama bulunabilir; ama dinde, dînin hükmünde, dînin dairesinde olmaz veya olmamalıdır. Dînin özelliği, zorlamak değil, bilakis zorlamadan korumaktır. Bundan dolayı İslâm dîninin gerçekten hakim olduğu yerde zorlama bulunmaz veya bulunmamalıdır. Zorbalık ve zorlama olursa onun dışında olur. Şu halde din, “zorlayınız” demez, zorlama meşru ve muteber olmaz. Zorlama ile yapılan amelde dînin vaat ettiği sevap bulunmaz, rıza ve iyi niyet bulunmayınca hiçbir amel ibâdet olmaz. “Ameller, ancak niyetlere göredir.” Dînin isteklerinin hepsi, zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılmalıdır. Zorlama ile itikat (iman) mümkün değildir. Zorlama ile gösterilen iman, gerçek iman değil, zorlama ile kılınan namaz, namaz değildir. Oruç da öyle, hac da öyle, cihad da öyledir…
Bundan başka bir kimsenin, diğerine saldırıp da her hangi bir işi zorlama ile yaptırması da caiz değildir. Kısaca İslâm’ın hükmü altında herkes görevini isteyerek yapmalı, zorlama olmadan yapmalıdır… Ancak tebliğ ve teklif edilir…” (Elmalılı, 2/256 tefsirinden)
“Hangi din ele alınacak olsa, onun özünün teslimiyet ve boyun eğmekten ibaret olduğu görülür.” (Elmalılı, 3/19 tefsirinden)
~
Değişik dillerde ‘din’ yerine kullanılan bazı kelimeler:
“…Yahudilerin dili İbranicede kanun, hüküm anlamına gelen ‘dat’, Hinduların dili Sanskritçede ezeli ebedi hakikat anlamına gelen ‘Sanatana Dharma’ kelimeleri kullanılmaktadır. Batı dillerinin çoğunda kullanılan ‘religion’ kelimesi, Latincede saygı, tazim, titizlik gibi anlamlar taşıyan ‘religio’ kökünden gelmektedir.” (Adam)
“Batılılar tarafından Şintoizm olarak adlandırılan Japon millî dîni ‘tanrıların yolu’ anlamına gelmektedir. Budizm ‘kutsal sekiz yol’ Konfüçyüs’çü ve Taoist öğreti de ‘yol’ anlamına gelmektedir.” (Mahmut Aydın)
“…Aslında karakter ve mahiyet itibariyle çok çeşitli dinler vardır. Mesela monoteist , politeist , düalist , panteist ; vahye dayanan-dayanmayan; âhirete yer veren-vermeyen; kutsal kitabı bulunan – bulunmayan; kurucusu olan – olmayan dinler gibi…
…aşağı yukarı her dînin din kavramını ifade etmek üzere seçtiği kelimelerin anlamlarının bir ortalaması, yol, âdet, inanç, bağ, kulluk şeklinde çıkarılabilir…” (Tümer)
Tartışma
Günümüzde kaynağı bilinsin ya da bilinmesin her toplumun bir inanış sistemi olduğunu görüyoruz. Din tarihçilerinin bu konuda sistematik ve kronolojik olarak yapmış oldukları çalışmalar mevcut dinlerle ilgili detaylı bilgiler içermektedir.
Din, Allah’ın elçileri kanalıyla uyulmasını önerdiği yola ait temel inanç, yöntem ve kurallar sistemidir. Yarattığı irade sahibi insanın, potansiyel gücünü kontrol altına alabilmesi, doğru amaçlar uğruna kullanabilmesi, mutlu ve huzurlu yaşayabilmesi için, seçtiği elçiler kanalıyla bu sistemin esaslarını bildirmiştir. Dînin genel amacı, barış düzen denge içinde, sevgi-saygı odaklı mutlu, huzurlu bir hayat ve hayat sonrasının sağlanmasıdır. İlahi mesaj bazlı olsun olmasın bu ve benzeri sistemlere her toplumun kendilerine göre isimler verdikleri kaynaklarda görülmektedir.
Adı ne olursa olsun ortak nokta, tüm sistemlerin bir ‘yol’ olarak kabul edilmeleridir. İyiye doğruya mutluluğa götüren yol.
Uygulamada din, ölüm öncesi ve sonrası mutluluğa erme amacıyla bir şeye inanmak, bunu pekiştirmek ve göstermek için bâzı davranışlarda bulunmaktan ibaret bir yaşam tarzıdır.
Farklı dinlere mensup insanlar, kendi dinlerinin gerçek ve doğru tek din olduğuna inanır. Bunu bir araştırma yaptığından değil, ailesinden, yakın çevresinden, içinde bulunduğu toplumdan öğrendikleriyle kendiliğinden yapar. Bâzı toplumlar için dinleri millidir ve o milletten olmayan biri o dînin üyesi olamaz.
İnsanları, iyilik doğruluk adalet hoşgörü gibi erdemsel kavramları önemsemeye, öğrenmeye, uygulamaya teşvik ederek barışı korumaya, her türlü kötülüğü önlemeye yönelik en etkili güç, dînî inançlar ve yaptırımları olarak görünmektedir.
Barış, saygı ve sevgi, tüm dinlerin temel öğelerinden olmasına rağmen ilginin yüzeysel kalması, prensiplerin özüne inilememesi, zaman içinde sapmalara yol açmış, bu yüzden birçok savaşlar yapılmıştır. Bu savaşların bâzılarının aynı dîne mensup toplumlar arasında yapılmış/yapılıyor olması, dînin algılanma ve uygulanmasında derin çatlaklar olduğunu akla getirmektedir.
Anlaşılan o ki sevgi, saygı, anlayış, paylaşım, doğruluk, adalet, ahlak, nefis terbiyesi gibi insan olmanın gereği erdemsel gelişimi esas alan dînî öğretiler bir kenara atılarak, din adı altında, katı kurallar insanın üstünde konumlandırılmış, böylelikle âcizleştirilen insan sömürülmüş, ya da insan dînin üstünde konumlandırılarak din âcizleştirilmiş ve sömürüye alet edilmiştir.
Acaba insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenen dinlerden biri, örnek alınabilecek bir yönetimin ortaya çıkmasına sebep olmuş mudur, veya sosyal birikimler sonucu örnek alınabilecek şekilde yönetilen bir ülke var mıdır… Eğer yoksa, bu nasıl açıklanabilir…
~
Diğer taraftan din, çaresiz kaldığında insanın kısa zamanda sakinleşmesine, toparlanmasına, huzura kavuşmasına yardımcı olabilecek potansiyele sahip önemli bir öğreti olarak karşımıza çıkmaktadır. Bünyesinde toplumsal yaşamın düzeni için kural ve yasalar barındırsa da, asıl etkisini bireysel olgunlaşma sürecindeki insanın, kendi içinde yaptığı insanlaşma savaşında gösterdiği görülmektedir.
Hayatın devamı için gerekli yeme, üreme, barınma gibi temel gereksinimlerin sağlanmasında tüm hayvanların ihtiyacı olan itici güç (motivasyon), kuşkusuz yaradılıştan var olan yaşama/hayatta kalma güdüsünden kaynaklanmaktadır. Din, insanda da olan sınır tanımayan bu güçleri, ölüm sonrası ebedi mutluluğu vaat ederek kontrol altına alınmasında önemli rol oynar.
Uygulamada ağırlıklı görünen insan-din ilişkisi, ömrün en verimli ve hızlı çağlarında zayıf; hayatın sunduğu lezzet ve keyiflerin yavaş yavaş kaybolmaya başlamasıyla, kuvvetlenen bir etkileşim süreci olarak özetlenebilir. Bunun nedenlerinden biri dînin yaşam için değil de sadece yaşam sonrası içinmiş gibi algılanması/algılatılması olabilir. Oysa bütün dinlerde iyi bir yaşam için rehberlik yapılmakta, ebedi hayatın dünya hayatına bağlı olduğu vurgulanmaktadırlar.
Önerilen iyi yaşam, hayatın sunduğu güzelliklerden yararlanmamak, bunlardan vazgeçmek, pasif bir yaşam sürmek değildir elbette. Zaten o er veya geç olacaktır. Amaç o an gelmeden, bu güzelliklerle ama onlara bağlanıp kalmadan, geçici olduklarının farkında olarak, gereğinden fazla değer vermeden, dengeli, mutlu, saygın ve örnek bir şekilde yaşayabilmektir.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan insanların da yarın ölecekmiş gibi yaşayan insanların da en büyük kayıpları herhalde bunu fark edememiş olmalarıdır.
~
” Lâ ikrâhe fîd dîni… Dinde zorlama yoktur… ” (Elmalılı, 2/256)
Dilimizde daha çok iğrenme, tiksinme anlamında kullanılan, Arapça ikrahe’den gelen ikrah kelimesi, sözlüklerde zorla iş yaptırma, iğrenme, nefret olarak geçmektedir.
Zorlama iğrenme nefret, herhangi bir şeye karşı uzaklaşmaya neden olacağından, genel olarak yapılmaması net ve kesin bir şekilde ilan edilmektedir.
Kıyafetiyle, konuşmasıyla, davranışıyla, bilgisiyle, düşüncesiyle, düşüncesini aktarma üslubuyla hedef kitlesinin ilgisini çekebilen, sevgi, saygı uyandırabilen herkes kendisini dinletebilir. Kendisini dinletebilen herkesin de ikna edebilme ihtimali vardır.
Zorlamadan… İğrendirmeden… Nefret Ettirmeden…
YARARLANILAN ESERLER
(Ayverdi), İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük 2011
(Diyanet), Dînî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 2006
(Elmalılı), Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili Sadeleştirenler; Prof. Dr. İsmail Karaçam, Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel 2011 (Tefsir)
(Sevinçgül), Ömer Sevinçgül, Küçük Lügat 2005
(Kanar), Prof. Dr. Mehmet Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü
(Sunar), Doç. Dr. Cavit Sunar, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 10 Sayı: 1 Sayfa: 065-069 Yayın Tarihi: 1962
(Nişanyan), Sevan Nişanyan, Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimolojisi
(Mehmet Aydın), Prof. Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Nüve Kültür Merkezi 2005
(Mircea Eliade), Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi Cilt 1, Kabalcı Yayınları 2003
(Adam), Prof. Dr. Baki Adam… Dinler Tarihi El Kitabı, Grafiker Yayınları 2015
(Mahmut Aydın), Prof. Dr. Mahmut Aydın, Ana Hatlarıyla Dinler Tarihi, Ensar Neşriyat 2010
(Tümer), Prof. Dr. Günay Tümer, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Vol.28, No.0, 1301-0522
(TDK), Türk Dil Kurumu, Büyük Türkçe Sözlük